Her yeni güne dijital cihazlarımızla başlamaya alıştık. Onunla uyanıyor, sabah rutinimize başlıyor ve en mahrem alanlarımıza davet ediyoruz.

İşleri basitleştirmeden önce dikkatinizi önemli bir şeye çekmek istiyorum…

Ortalama biri: Günde 4 saatini akıllı cihazıyla, kalan 4 saatini de televizyon veya sosyal medyayla geçiyor. Farkında olmadan dijital dünyaya her gün tam zamanlı bir iş mesaisi harcıyoruz.

Gündelik işimizin aksine, bu kez SGK, yol ve yemek de yok. Kaybettiğimiz özgürlüğü kazanmak için tanışmamız gereken yeni bir pratik var, adı: Dijital minimalizm.

Videoyu Başlat veya Hemen Aşağıdan İçeriği Oku


Dijital Minimalizm Nedir?

Pürdikkat ve A World Without E-Mail gibi kitaplarıyla tanıdığımız Cal Newport, Dijital Minimalizm kitabında bu pratiği şöyle açıklıyor:

“Dijital iletişim araçlarının hayatınıza katkısı sorgulamanıza yardımcı olan bir düşünce biçimi.”

Dijital minimalizm modern teknolojileri yok sayıp, tuşlu telefonlara ve mektupla haberleşmeye geri dönmemizi öğütlemiyor. Sadece, bu teknolojiler hayatımıza bir kez girdiğinde iyi, kötü, çirkin hesaplaşmasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyor.

İyi

Dijital araçlar benim için muhtemelen size ifade ettiğinden çok şey ifade ediyor olabilir. Hayatımın 10 yılında cebime giren her bir kuruş dijital araçlar sayesinde gerçekleşti.

Yüzlerce markayla çalıştım, yıllardır blog yazıyorum ve bir YouTube kanalım var. Ha, bir de şu an bir mobil uygulama şirketinde çalışıyorum.

Teknolojinin sundukları olmadan bunlar mümkün olamazdı. Gerçi o zaman da müzisyen ya da süpermen olmayı deneyebilirdim… Ama bunları galiba zaten denemiştim.

Anlayacağınız, teknolojinin öcü olduğunu söyleyebilecek en son kişilerden biriyim.

Yine de, iyiye ulaşma yolculuğunda defalarca kez dikkat dağıtıcılar tarafından avlandığım gerçeğini görmezden gelemem.

Kötü

Modern zamanlar için konuşmak gerekirse, sürekli zamanın ne kadar hızlı aktığını söylüyoruz.

Season 9 Time GIF by The Office - Find & Share on GIPHY

Ama bu sırada Netflix, Instagram, Twitter ve diğer yüzlerce dikkat dağıtıcıya kurban ettiğimiz saatleri görmezden geliyoruz. İşte burada kötüyle hesaplaşmamız başlıyor.

Şu havalı alıntıyı hatırlatmak istiyorum:

“Her gün saatlerinizi Facebook’da harcıyorsanız, günün birinde asla Facebook gibi milyar dolarlık bir imparatorluk kuramazsınız.” – Cal Newport

Gerçekten teknoloji mi bizi kullanıyor, yoksa biz mi onu kullanıyoruz? En önemli sorunlardan biri de: hayatımızdaki küçük değişikliklerin büyük teknolojik sorunlarımızı çözeceğine inanıyoruz ve yanılıyoruz.

Sandığımızın aksine bu cihazları kullanmamızı isteyen dev şirketler oyunu bizim gibi adil oynamıyor.

Onlar çirkini seviyorlar ve… biz silahsısız.

Çirkin

Facebook’ta ürün yöneticisi olarak çalışan bir kadından bahsetmek istiyorum, Leah Pearlman

Pearlman’ı hiç duymamış olabilirsiniz ama ekibiyle geliştirdiği Facebook’un Beğen butonunu en az birkaç bin defa kullanmışsınızdır.

Pearlman’a dair ilgi çeken bir diğer şey de şu: Facebook’taki işinin yanı sıra ufak bir işletmesi olan Pearlman, şirketinin sosyal medya hesaplarını kendisi yöntemek yerine bir sosyal medya yöneticisi tutuyor.

İnsan psikolojisini önemli oranda etkileyen tuzaklarla dolu sosyal medyayla ilgili tutumunu Pearlman’ın şöyle özetliyor:

“Bir bildirimle karşılaşıp karşılaşmamam fark etmez, bildirimler kendimizi iyi hissetmemizi sağlamıyor. Ve neyi görmeyi umarsak umalım, gördüklerimiz daima beklentimizin altında kalıyor.”

Telefonumuza bir mesaj veya bildirim gelir gelmez kontrol etmek istememizin nedeni paleolitik beynimiz.

Zeki olduğumuzu düşünsek de beyinlerimiz hala eski düzende çalışıyor ve her bildirimi olası bir sosyal tehlike mesajı olarak algılıyor.

Peki, Facebook’un bildirim ikonunun mavi olduğu zamanları hatırlıyor musunuz? Hatırlamamanız çok normal.

Facebook ekibinden Harris’in söylediğine göre bildirim iikonu maviyken kullanıcılar tarafından dikkate alınmıyordu.

İkonun rengi psikolojik olarak alarma geçiren kırmızıyla değiştirildiğindeyse bildirimlerini kontrol eden insanların sayısı bir anda fezaya ulaştı.

Dijital Minimalist Olmak

Canavarı kontrol altına almak ve dijital minimalizm pratiğini uygulamak çok basit olmayabilir. Ancak benim kullandığım 3 sorulu yöntemin iyi bir silah olarak sizin de işinizi göreceğini garanti edebilirim.

1. Bu teknoloji / araç gerçekten değer verdiğim bir şeyi destekliyor mu?

Çok basit bir uygulama veya binlerce liralık bir ürün; fark etmez. Önce bu soruya yanıt vermem gerekiyor. Eğer bu teknoloji benim için gerçekten önemli bir şeye değer katmıyorsa, hemen kapının önüne koyuyorum.

Koyduktan sonra da, kaçırdığım şeyler beni mutsuz eder mi diye düşünmüyorum. Alışmak zaman alıyor ama başardığınızda daha huzurlu bir insana dönüşüyorsunuz.

Peki, değerden kastımız ne?

Mesela, Instagram veya Twitter’ın Keşfet’ine saatlerimi gömmek bana değer katmıyor. Aksine dikkat dağıtıcı olarak önemli şeyleri yapmamı engelliyor Diğer yandan kuzenimin attığı bebek fotoğraflarını görmek ailem için bana değer kattığını düşündüğüm bir kriter olabilir.

İşte, böyle bir çıkmaz sokağa tosladığımda ikinci soru devreye giriyor…

2. Teknoloji bu değeri sağlamamın en iyi yolu mu?

Ben dahil, kimsenin yavaş ve zahmetli işleri sevdiğini düşünmüyorum ama bu bizi hayatımızın belli noktalarında kolaya kaçmaya itiyor.

Yeni nişanlanan bir arkadaşın Instagram gönderisinin altına “hayırlı olsun,” yazmak yerine, birkaç dakikalık bir telefon görüşmesi ayarlamak veya yeni bebek sahibi olan birinin fotoğrafının altına “Ayyy çok tatttlııı 😍” yorumu yapmak yerine, yol üstünden geçerken uğramak, daha anlamlı bir çözüme dönüşebiliyor.

Bilmiyorum siz nası düşünüyorsunuz ama ufak bir Instagram tebriği yerine ayaküstü uğrayıp birinin birkaç dakika ayırması bana kendimi daha değerli hissettiriyor.

Dolayısıyla teknoloji bazen bir değeri sağlamanın en kolay yolu olurken her zaman en iyi yolu olmayabilir.

Peki farzedelim ki gerçekten öyle. Bu sefer üçüncü soru imdadımıza yetişiyor.

3. Bu teknolojiye / araca ne kadar değer ayırmalıyım?

Diyelim ki, Instagram’dan ailemizin bıcırık fertlerinin fotoğraflarını takip ediyoruz,

arkadaşlarımızın havalı tatil fotoğraflarına bakıp kıskanıyoruz ve sevgilimizi stalk….lamıyoruz.

Bunların hepsi için size ne kadar zaman lazım bilmiyorum ama bana haftada 15 dakika yetiyor. (Stalk dahil) 😂

Mesela ben neredeyse hiç Instagram hikayesi izlemiyorum. Elbette istisnaları vardır ama 24 saat sonra kaybolan bir şeyde nasıl bir değer olabilir bilmiyorum…

Zaten dijital minimalizmin de güzel yanı bu. Büyük faydalar için küçük şeyleri kaçırmayı göze alıyorum ve bunlar için pişmanlık duymuyorum.

Bugüne kadar da nişanlım haricinde storisini görmediğim için bana trip atan kimse olmadı. Yok yok o da atmadı ya, yoksa… atmış mıydı?

Final Önerisi

Dijital minimalizm hakkında öğrendikleriniz dikkatinizi çektiyse daha fazlası için iki tavsiyem var. İlki, çok basit: Elbette kanala abone olarak devam içeriklerinden ve videolardan haberdar olmak.

İkincisi ise Türkçe olarak da edinebileceğiniz Cal Newport’un Dijital Minimalizm kitabını okumak. Bu kitap, konunun meraklıları için cevher niteliğinde pratikler sunuyor.


Dijital ile sizin aranız ne durumda? Neler düşündüğünüzü benimle paylaşırsanız çok sevinirim.

Yazar

Buraya yeniysen, ben Burak 👋 Gündüzleri metin yazarı ve içerik pazarlaması uzmanı, akşamları da yarı zamanlı YouTuber'ım 🦸‍♂️ Bu blogda, keşke yıllar önce bilseydim, deneseydim dediğim alerjik reaksiyon yaratmayan içerikler paylaşıyorum.

3 Yorumlar

Bunun Hakkında Ne Düşünüyorsun?

Yeni yorumları ve yorumuma verilen cevapları e-postayla bana bildir.